24 Temmuz 2017 Pazartesi

Annelere Pratik Bavul Hazırlama Önerileri

Evlenip başka şehirde yaşamaya başladığımdan beri seyahat çantası hazırlarım. Ama ilk çocuğum doğduktan sonra bu çok daha büyük bir önem kazandı. Bizim eksiğimiz ne olabilir ki? Kıyafet az gelse çıkar alırsın. Olmadı abladan kuzenden ödünç alırsın. Ama çocuk olunca öyle mi? Günde kaç kıyafet değişecek, kaç bez değişecek? Hasta olur mu. Ateş düşürücü, alerji şurubu, tırnak makası vs. Şehir dışı seyahatlerimizde her defasında farklı bir şey unutuyordum ve buna kalıcı bir çözüm bulmam gerekti. Önceleri telefonuma not almıştım. Seyahate giderken alınacaklar listesi. Sonra liste olmasına rağmen bir şekilde eksikler çıktı. Ve son olarak hepsini bir makyaj çantasının içine sığdırdım. Artık acaba ne eksik demeden valize ilk önce onu koyuyorum. İşte annelerin tatilde yanına alması gereken malzeme listesi

Ateş ölçer
Ateş düşürücü fitil
Ateş düşürücü şurup
Tırnak makası
Fizyolojik serum
Burun aspiratörü
Pişik kremi

Bu listedekilerin hepsini bir makyaj çantasının içine sığdırdım. Şehir dışına giderken valize koyuyorum. Denize giderken lazım olan şeyler de bir spor çantanın içinde duruyor. Yazın denize gideceksek o çantayı alıyorum ve kafam rahat. Acaba unuttuğum bir şey var mı derdim olmuyor.

Mayolar
Güneş kremi
Çocukların kollukları
Şapkalar
Güneş gözlükleri
Deniz ayakkabıkarı
Plaj havluları
Şampuan
Yanık merhemi

Bir de şehir içinde her gittiğimiz yere götürdüğümüz bir sırt çantamız var. İçindekiler her zaman gerek olmuyor belki. Bazen gereksiz yere taşıyorum ama o sırt çantası bana güven veriyor. İşte her daim yanımda olan sırt çantamdakiler

Potette portatif tuvalet
Baby sling
Birer kat çamaşır(iç çamaşırından çorabına kadar)
Birer ince hırka veya yelek mevsime göre
1 paket mendil
Birer tane küçük kutu süt
Küçük çöp poşeti
Alt açma örtüsü
Islak mendil
En az 3 tane bez
Pişik kremi

Son 4 maddedekileri şeffaf kilitli poşete koyuyorum. Alt değiştireceğim zaman çantadan malzeme aramıyorum. Kilitli poşet yerine buzdolabı poşeti de kullanabilirsiniz. Valizin içinde kaybolacak küçük parçaları de yine şeffaf poşete koymak kullanım kolaylığı sağlıyor. Valizin başında saatlerce koyduğuna emin olduğun çorabı arayıp sonunda pes etmek insanın çok zoruna gidiyor. İç çamaşırları, çoraplar, tokalar, kişisel bakım ürünleri(deodorant, parfüm, krem, diş fırçası, diş macunu) Hepsini ayrı poşete koyunca aradığını bulamama derdi ortadan kalkıyor. 3 çocuk annesi olarak son seyahat tavsiyem de kısa süreliğine de gitseniz herkesin çantasının ayrı olması çok iyi oluyor. Belki 3-5 parça kıyafet alacaksınız, hepsi bir çantaya sığar ama ayrı olması büyük rahatlık. 3 çocukla yaptığım seyahatlerden edindiğim tecrübelerim bunlar. Umarım tatil öncesi fikirlerimin sizlere bir nebze yardımı olur. Ne unutursanız unutun her şeyin telafisi olduğunu unutmayın. Sadece onlarla geçireceğiniz zamanların telafisi olmuyor. Hepinize iyi tatiller.

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Prematüre Annesi

       "Erken doğum riski"ydi, "doğum"du "kuvöz"dü derken 4 ay olmuş yazmayalı. Hayatımın en zor dört ayıydı sanırım. Bu süreçte her zaman beterin beteri olduğunu anladım. İmtihan deyip kabullenmekte çok zorlandım. Hep üzülüp ağlamayı seçtim. Ve her seferinde daha büyük bir üzüntüyle karşılaştım. Doğum sürecimizle başlayayım.

        Gebeliğimin 30. haftasında sancılarım dayanılmaz bir hal almıştı. Doktorum doğumu durdurmak için hastanede ilaç tedavisine başladı. Kötü senaryolar kuruyordum sürekli. Üstelik teyzem ve halam da erken doğum sonrası  prematüre bebeklerini kaybetmişti. Tedavi süresince hep ağladım ve 1 hafta sonra bebeğin kalp atışlarının giderek  yavaşlaması sebebiyle acil sezaryene aldılar. Böylece kuvözün kapısında bekleme günlerimiz başlamıştı. Önceleri solunum cihazına bağlı ve serumla besleniyordu. Sonra sondayla anne sütü verilmeye başlandı yutma refleksini bekledik dört gözle. Şırıngayla damla damla beslenmeye başladı. Bir süre sonra da solunum cihazından kurtuldu. Biberonla beslenmeye başladı. Ve nihayet hastaneden arayıp taburcu olduğumuzu söylediler. Sevinçle koştuk hastaneye. Doktorumuz önce prematüre bakımı konusunda dikkat etmemiz gerekenleri anlattı. Doktor anlattıkça işlerin hiç de kolay olmayacağını anladım. 5 dakikadan fazla emzirme dedi. Her emzirmeden sonra biberonla bir ölçek anne sütü içine özel takviye mama katıp vermemi söyledi. Her banyodan sonra kanguru bakımı yapmam gerektiğini anlattı. Sonra da doktor  kontrolüne  gitmemiz gereken bölümlerin listesini verdi. Çocuk kardiyoloji, çocuk nöroloji, göz, kulak, gelişimsel pediatri, yenidoğan, fizik tedavi bölümleri.

      Her gittiğimiz doktordan üzücü şeyler duyduk. Anne karnında gelişimini tamamlayamadığı için dışarda normale dönmesi uzun bir zaman alırmış. Bekledim güzel şeyler yazmak için. Artık herşey yolunda diyebilmek için. İnsanları dertlerimle üzmekten kaçındım. Bekledim. Ama geçti diyemiyorum. Bu süreçte çok şey öğrendim. Dertlerle barışmayı, kabullenmeyi. Ve kabullenince hafiflendiğini ve en zor kısmın aslında bu olduğunu.  Hepsinin imtihan olduğunu. Normal bebeklerle karşılaştırmanın gereksiz üzüntü sebebi olduğunu. Bakış açısı herşeydir.  Mutsuz insanlar en büyük derdi olanlar değil, olumlu bakmayı başaramayanlardır. Güzel günler göreceğiz inşallah. Az kaldı

6 Mart 2017 Pazartesi

Beşik Seçimi

Bebeğimi beklerken göz ucuyla yatak bakmaya da başladım. Ne kadar zor olabilir ki? Ben artık tecrübeli bir anneyim. Çok şey denedim. Bu kez ne istediğimi biliyorum. Derken yine bir kısır döngü ve kafa karışıklığının ortasında buldum kendimi. Anne yanı beşik bakarken bambu beşiklere gözüm takıldı. Şık görünümleri çok cazip gelmeye başladı. Sonra hamak beşikler hakkındaki yorumları okuyor buldum kendimi. Yoksa bir tane anne yanı beşik, bir tane de odadan odaya taşınabilen, elektronik sallanan hamak tarzı bir anakucağı mı? Kafa karışıklığından kurtulmak için önce seçenekleri, sonra da olumlu ve olumsuz taraflarını sıralamaya çalıştım. Benim önceliklerim nedir onlara göre karar vereceğim artık. Haydi başlayalım

Anne yanı beşik
En baştan beri istediğim beşik tipi. Daha önce kullananlardan hep olumlu şeyler duydum. Hem annenin rahatı hem de bebeğin huzurlu ve iyi bir uyku geçirmesi için  uygun bir seçim. Bebek özellikle ilk aylarda annenin bir dokunuşuyla bile sakinleşiyor. Önceki çocuklarımda park yatak kullanmıştım yatağımın hemen yanında. Karnı tok, altı temiz, gazı çıkmış da olsa uyumayan bebeğime bir dokunuşum  gerekiyordu. Park yatak ebeveyn yatağından 20 cm kadar yüksekte olduğu için yatarak kolumu uzatamıyordum. Oturup elimi onun göğsüne koymam yetiyordu. Anne yanı beşiği bunun için istiyorum. Oturmama gerek kalmasın. Ben de uyuyayım o da uyusun. Zira gündüz beni bekleyen iki çocuğum daha var. Dinlenmiş olarak uyanmam çok önemli.

Bambu beşik
Şık görünümü çoğu anne için tercih sebebi. Genellikle tam takım olarak satılıyor. Yatağı, kenar korumaları, uyku seti, cibinliği. Tek seferde hepsini halletmiş oluyorsunuz. Cibinlik özellikle çok gerekli bir şey. Ama bu yatağın da dezavantajı küçük olması. En fazla 6-7 ay kullanabilirsiniz. Bebek oturmaya başladıktan sonra yataktan atlayıp düşebilir. Yatağın yüksek olması ve düşme riskinden dolayı vazgeçtim ben.

Hamak beşik
Küçük bir hareketle kolayca sallanmasından dolayı kullananlar çok memnun. Sallamaya alıştırmak bir tercih meselesi. İlk bebeğimi sallamaya alıştırmadım. İkinciyi rahat ederim düşüncesiyle salladım ama onu da bıraktırmak zor oldu. Ev dışında bir yerde uyumadı salıncak aradığı için. Bu yüzden tereddütlerim var. Hafif ve odadan odaya taşınabilen bir beşik. Boyut olarak bambu beşikler gibi küçük. En fazla 6-7 ay kullanabilirsiniz.

Elektronik anakucağı
Bu aslında bir yatak tercihi değil. Gündüz kullanım için. Veya uykusuz gecelerde sizin yerinize sallaması için. Son modellerde telefonla bağlanıp ayarlanabiliyor. Baktın uyumuyor. Hemen telefondan 15 dakika sallamaya ayarla. Bizzat kullanan birisiyle konuşmadım ama forumlarda tam bir kurtarıcı olarak bahsediliyor. Taşıma kapasitesi genellikle 15-18 kg civarı. Fiyatları 200 tl den başlıyor. Bluetooth bağlantılı olanlar için en az 1000 lirayı gözden çıkarmak gerekiyor.

Park yatak
İlk iki çocuğumu park yatakta büyüttüm. Farklı ebatları var. Genellikle iki yaşa kadar kullanıma uygun. Seyahatlerde yanınızda taşıyabilirsiniz. Oda farklı da olsa kendi yatağında olması bebeğin uyumasını kolaylaştırıyor. İki kademeli yükseklik ayarı, yataktan düşecek korkusunu ortadan kaldırıyor. Ancak alçak konumdayken çok aşağıda oluyordu bu yüzden sanki çocuğumu yerde yatırmış gibi hissediyordum. Tabi her markanın yükseklik ayarı farklı. Bizimki çok aşağıda olunca çok kullanamadık. Büyüyen beşik aldık. Şuan hala onu kullanıyoruz.

Bu seçenekler arasından bana en uygun olanı anne yanı beşik gibi gözüküyor.  Bebek bekleyen diğer annelere de yardımcı olmuşumdur umarım. Rahat bir doğum ve sağlıklı bebek dileklerimle...

27 Aralık 2016 Salı

İkinci Çocuk Ve Sonrası


Duymayan kalmadığı için üçüncü gebeliğimi buraya yazmakta bir mahsur görmüyorum. Şimdi gelelim asıl meseleye. Gebeliğin ilk aylarında bu durumdan haberdar olan insanların gösterdikleri farklı tepkiler bu konuyu düşünmeme neden oldu. Kardeşler arası ideal yaş aralığı, kıskançlık baş edilemez bir problem mi? Bir kız bir de erkek evladın varsa üçüncü gereksiz mi? Aslında karşıma en sık çıkan soru bu. Sırayla gidelim de bazı insanlara aykırı gelen düşüncelerimi açıkça anlatayım.
        Kardeşler arası ideal yaş aralığı kaç olmalı. Çocuklarla ilgili konularda benim ilk danıştığım kendi çocukluğumdur. Her olayı her ayrıntıyı çok net hatırlarım. Hangi davranış kalbime dokundu? Hangi söz beni havalara uçurdu? Bunları hatırlar ve ona göre davranmaya çalışırım. Arasında birer yaş olan 3 kardeşin üçüncüsüydüm. Evde çok güzel vakit geçirirdik. Çeşit çeşit oyunlar oynardık. Özellikle benden 1 yaş büyük olan ablam benim için Allah'ın  en büyük hediyesiydi. Düşünsenize hem ablalık görevleri onda, hem de harika bir oyun arkadaşı. Bir çocuk başka ne ister. Kış aylarında dışarı çıkamadığımız zamanlar, onun kıymetini daha iyi anlardım. Diğer arkadaşlarımın evde canı sıkılır ama bizim evde hergün parti. Velhasıl yaş aralığının az olması çocuk için daha iyi oluyor diye düşünüyorum. Günümüzde ikinci çocuğu düşünürken kardeş kıskançlığından endişe ediliyor. Yaş farkı arttıkça, kıskançlıkla başetmek de zorlaşıyor. Anne açısından düşününce evet biraz zor. İki küçük bebekle dışarı çıkmak imkansız. Eğer bir yardımcınız yoksa tabi. Bazen bezden, biberonlardan, mama sandalyesi kalabalığından, puset bebek arabası gibi şeylerden hiç kurtullamayacakmışsın gibi gelir. Ama bir de bakmışsın ki küçük ablasının peşinden abbaaa abbaaa diye gezinmeye başlıyor. Birlikte oynamayı öğreniyorlar. Sabahları ağlama sesiyle değil de abla kardeşin konuşma sesleriyle uyanmaya başlıyorsun. İşte o zaman çektiklerim boşa değildi diyor insan
         Gelelim kardeş sayısı meselesine. Bizim nesil genelde 3-4 kardeş. Şimdi tek çocuk veya 2 çocuklu bir nesil geliyor. Çok kardeşli olanlar, onların olmadığını bir düşünün. Mesela ben ablam olmadan nasıl birisi olurdum bilemiyorum. Evde canı sıkılan, mutsuz, agresif bir çocuk olurdum herhalde. O kadar enerjiyi boşaltacak alan olmayınca zaten yaramaz bir çocuk olan  ben kardeşsiz halimi düşünemiyorum. Şimdi çocukların önünde bir sepet oyuncağı boşaltıp onlarla oynaması bekleniyor. Daha oyun oynamayı bilmeyen çocuklardan. Sonra akşama kadar hareket etmeyen enerjisini harcamamış çocuktan öğlen uykusu veya gece uzun ve deliksiz bir uyku bekleniyor. Çocuk televizyonda gördüğü şiddet sahnesinden etkilenip korkuyor, koca bebek oluyor, naz yaptı oluyor. Anne baba haber izlerken çocuğun da televizyon izlediğinden habersiz çünkü. Oyun oynuyor gibi gözüküyor zira. Dış dünyadan uzak, steril bir ortamda büyüyor. Bağışıklığı gelişmiyor, allerjik bir bünyeye sahip oluyor. Bu devirde çocuk büyütmek zor oluyor. Çocuk hastalandıkça insanlardan daha uzak tutuluyor. Ebeveyninden başka insan görmüyor. Asosyal oluyor. Toplum önünde konuşmayı, nasıl davranılmasını gerektiğini öğrenemiyor. Kardeş olunca evde bitmeyen bir şamata ve oyun oluyor. Bazen abla antrenör olup kardeşini koşturuyor. Bazen kardeş polis olup ablayı yakalıyor. Oyuncak kavgası çıkıyor. Mücadele etmeyi, anlaşmayı, paylaşmayı öğreniyorlar. Aynı odayı paylaşıyorlar, birbirine destek olmayı öğreniyorlar. Kardeşinin canı yandığında ilk koşan oluyor, merhamet etmeyi öğreniyorlar. Başka çocukların yanında birbirlerine destek oluyorlar. Kardeşliğin önemini, sevgiyi öğreniyorlar. Kardeş eşi benzeri olmayan bir nimet. Ve ben çocuklarımı bu nimetten mahrum etmek istemiyorum. Mutlu bir çocukluk yaşasınlar diye.

10 Eylül 2016 Cumartesi

Anneliğin Evreleri

       Annelikte orta yolu bulmak bir hayli zor. İki uç noktada annelik var. Birisi aşırı korumacı, diğeri fazlasıyla rahat.  Peki iki farklı anne türü farklı gezegenlerden mi gelmiş. Nasıl birbirine bu kadar zıt iki annelik modeli olabilir. Aslında bunlar anneliğin evreleri. Belli bir dönem sonra sınıf atlamak gibi. 1. evre acemi anne (veya pimpirikli anne de diyebiliriz) 2. Evre rahat anne
         Anne olunca bedensel ve ruhsal çok fazla değişim yaşanır. Gebelik süresince bir bebek sahibi olacağı ve annelik fikrine alıştığını düşünür insan. Ama doğum anından başlayarak üst üste şok yaşanır. Hayatı boyunca yaşadığı bütün acıların toplamından daha büyük bir acıyla başlar. İnsanın acıdan ölmediğini tecrübe eder  önce. Doğumdan sonra bu büyük yorgunluğun ardından uzun bir uyku hayal ederken bebeği getirirler. Aylardır merak, heyecan ve özlemle beklenen kıymetli misafiri gelmiştir. Emzirmek gerekir. Emerken uyur, bırakınca uyanır ağlar, sabaha kadar böyle devam eder. Doğum aslında uykunun haram olduğu minimum 2 yılın ilk günüdür. Bebeğin her hali acemi anne için muammadır. Acaba bu normal mi diyerek günler ayları kovalar. Kusması, gazı, ses çıkarması, gülüşü, dişini kaşıması, ateşi... Herşeye endişeyle bakar anne. Tabi yakınında tecrübeli anneler yoksa. Ve bir süre sonra tam bir  pimpirikli anne oluverir. Bebek artık yürümeye başlar parkta onun bir adım gerisinde ve her an kalp krizi geçirmek üzere. Evde keşifler başlar. Odalar dağılır, eşyalar kırılır. Sonra yeni bir düzen gelir, eşyalar kaldırılır. Ne kadar kaldırsan da bebek dağıtacak bir şeyler bulur. Günden güne oyuncaklar artar. Oyuncak seçiminin önemini idrak etmeye başlar anne. Sonra gıda terörü denilen ve daha önce hiç umursamadığı şeylere dikkat etmeye başlar. Bebeğine kıyafet seçerken kumaştaki pamuk oranına, hatta zararlı boyalar kullanıldı mı laboratuvar testlerinden geçti mi onlara dikkat eder. Her an terledi mi yoksa üşüyor mu endişesi taşır. Balık yağının kaçıncı aydan itibaren kullanılmaya başlanacağı üzerine kafa yorar. Hangi yaşta hangi kursa göndermeliyim? Yabancı dil eğitimine ne zaman başlamalı? Eğitici oyunlara yeterince vakit ayırıyor muyuz?
              Çocuğunun gelişimindeki olumlu gelişmeler pimpirikli anneye ne kadar doğru yaptığını düşündürür. Fiziksel gelişimi, dil gelişimi, sosyal ve ahlaki gelişimi yaşıtlarından iyi durumdadır. Kendisini tecrübeli hatta bu konuda profesör kadar bilgili görebilir. Ta ki ikinci bebek gelene dek. İkinci bebekten sonra her şey değişir. Kardeş geldikten sonra, büyüğün ağlama sesiyle bile uyuduğuna şahit olur. Onca sessizlik çabalarının boş olduğunu anlar. Sütüm azaldı mı veya bebeğim doyuyor mu endişesi artık uykusunu kaçırmaz. Çünkü çocuktaki doymama belirtilerini ve göğüsteki o sertliğin daimi olmadığını bilir. Bebek büyüdükçe daha güçlü emer ve göğüs tam kapasite çalışır. Tek çocuğun aslında ne kadar kolay olduğunu ve durumu hep kendinin zorlaştırdığını fark eder. Diş çıkarma döneminde ve oral dönem bitene kadar bebeğin elini emmesinden endişe duymaz. Ek gıdaya geçiş daha kolay olur. Çünkü anne daha cesurdur. Çorbadaki pütürlü kalmış sebzeden bebeğin boğulmayacağını bilir. Bebekse daha sakindir. Annesinin sakin tavırları güven verir bebeğe. Bebeğin zayıf olması annenin kötü bir anne olduğunu, kilolu olmasının da iyi bir anne olduğunu göstermediğini bilir. Ve pimpirikli annelikten, tecrübeli anneliğe terfi etmiştir. Bundan sonra  rahat tavırları sebebiyle eleştirilerin hedefi olmaya başlar. Çocuk koşturur, ay annesi düşecek. Kendi kendine yemeye çalışır, annesi dökecek. Velhasıl annelik her evrede zordur. Hele ki herkesin söylediklerine kulak asarsan çok daha zor. Bu bir döngüdür. İnsan önce öğrenir, sonra tecrübe kazanır. Ama her daim yaptığını doğru bulmayacak insanlar bulunur. İnsan hayatını çekilmez hale getirmemek için bazı şeylere kulak tıkamayı annelikten çok daha önce öğrenmelidir.

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Güveç Kullanımına Dair Püf Noktalar

Merhaba
Yeni lezzet arayışında oldukça cesur olduğum söylenir. Evlendikten sonra yemek yapmayı öğrenen biri olarak şuan geldiğim nokta gerçekten inanılmazmış vs vs övgüler.... Bunların hepsini, gurmelere taş çıkaracak bir damak tadı olan eşime borçluyum. E üzüm üzüme baka baka kararır. Ayrıca, bana cesaret ve ipuçları vererek yemek yapma becerimin gelişmesine inanılmaz katkıları oldu. Öncelikle sevgili eşime duyduğum minnettarlığımı belirtmek isterim. Asıl konumuza gelince... Genellikle orta yaşın üzerinde ve çok tecrübeli kişilerin elinden yenir güveç. Bu durum bende ekstra bir deneyim ve maharet gerektirdiğini düşündürür ve çekinmeme neden olurdu. Ama yine pişireceğim güzel yemeklerin heyecanı ağır bastı ve bir güveç aldık. Henüz bir defa kullandım ama internette bu konuda pek fazla bilgi bulunmadığını gördüm ve güveç konusunda oldukça merak edilen bazı şeylere değinmek istiyorum. Tecrübeli annelerden güveçle ilgili derlediklerim.

Güveç aldığınızda çift fırınlanmış da olsa öncelikle içini yağlamak gerekiyor. Şöyle ki fırınımızı ısıtıyoruz. Güvecin içini 100 gr kadar katı yağ ile yağlıyoruz. Normalde margarin kullanmam ama bu işlem için margarin aldım. Çünkü güveç hepsini çekiyor. Yağladığımız güveci ısınmış fırına koyuyoruz.  10 dakika sonra çıkarıp dibinde kalan erimiş yağları da fırçayla heryerine dağıtıyoruz. Tamamen kuruduktan sonra da sıcak suyla yıkayıp kuruluyoruz. Artık güvecimiz kullanıma hazır.

Yemek yaptıktan sonra da servis ederken metal yerine ahşap kaşık tavsiye ediliyor. Güveci daha verimli ve uzun yıllar kullanabilmek adına. Pişirirken kısık ateşte ve olabildiğine uzun süre pişmesi lezzeti kat kat artırıyor. Diğer önemli nokta ise yemek piştikten hemen sonra başka bir tencereye boşaltmak gerek. Hele artan yemeği güveçle kaldırmayı asla düşünmeyin. Boşalttıktan sonra yine sıcak suyla yıkayıp kaldırın. Dibi tutmuş tencereyi yumuşasın diye ıslatıp bırakırız ya. Bu da güveç için yanlış bir hareket olur. Sinirden çatlayıverir mazallah. Kuruduğundan tam emin olsanız bile kaldırırken kapağını tam kapatmayın ki hava alsın. Böylece kötü koku oluşumunu önlemiş olursunuz. Benim ilk güveç denemem kusursuzdu. Sizlere de kolaylıklar diliyorum. Leziz sofralarınız sevdiklerinizi buluştursun. Mutluluğunuz katlanarak çoğalsın. Afiyet olsun...

18 Ağustos 2016 Perşembe

Ağlamak İstiyorum

    Ağlamak istiyorum. Gözyaşlarımı saklama gereği hissetmeden. Güçsüzlüğümü saklamaya çalışmadan. Kimselerin görmediği, sesimi kimsenin duymayacağı bir yerde. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Ve çevremde nazımı çekecek insanlar istiyorum. Moralim bozukken kurduğum cümlelerin veya asık suratımın altında mânâ aramayacak insanlar. Derdim artık içime sığmayıp küçük ipuçları verdiğimde, kendi dertlerinin büyüklüğünden dem vurup, herkesin dertli ama ayakta olduğunu söylemeyecek insanlar. Çocuğu olmayan veya çocuğunu kaybeden insanları anlatıp halime şükretmemi isteyenleri de istemiyorum. Ben sadece ağlamak istiyorum. Biraz rahatlamak. Veya sadece kafa dağıtmak. Akşam yemeğini, çocukların uykusunu, çantaya koymayı unuttuğum bir şey var mı diye düşünmeden çıkmak. Lunaparkta rahat rahat çığlık atmak, vitrinlere boş gözlerle bakmak, kiloları düşünmeden abur cubur yemek, müzik dinlemek, küçük bir parkın havuzunu seyrederken düşüncelere dalmak saate aldırmadan. Oynayan çocuklara bakmak, sadece gülümseyerek. Çok büyük şeyler istemiyorum. Deniz kenarı veya cıvıldayan kuşlar filan. Ben sadece bir günlüğüne tekrar çocuk olmak istiyorum.

Robot değilim ben. İnsanım hemde fazlasıyla duygusal bir insan. Yorulduğum zamanlar olacak elbette. Bu benim halinden şikayetçi, mutsuz veya güçsüz olduğumu göstermez. Eğer siz de ağlayan bir kadın görürseniz bilin ki onun akıl almaya değil sadece bir dosta, veya anlayışa o da olmadı sadece sessizliğe ihtiyacı vardır. Ona bir omuz verin, bir mendil verin ya da en iyisi bir fincan kahve verin. Ne güzel demişler
 "Gönül ne kahve ister ne kahvehane;
Gönül sohbet ister, kahve bahane"